Kyoto sonrası için bir umut ışığı (acaba?)

Yine gazetemizin bu köşesinde 25 Aralık 2011 tarihinde, Durban’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) taraflar konferanslarını yerinde izleyen Üniversitemiz öğretim üyelerinden Prof. Dr. Murat Türkeş’in genel değerlendirmelerini maddeler halinde vermiştik. Tahmin ederim ki, okurların da dikkatini iki temel konu üzerindeki uzlaşma çekmiştir. Bunlardan biri, iklim değişikliği konusunda tek mutabakat metni olan Kyoto sözleşmesi sonrası ve bu sürecin finansmanı. Her iki başlık da çok büyük bir önem arz etmektedir. Onun için bu konuları biraz açmak tahminimce daha aydınlatıcı olacaktır.

Japonya’nın Kyoto kentinde 1997 yılında yapılan taraflar konferansında imzalanan Kyoto Sözleşmesi, iklim değişikliği alanında hükümetleri bağlayıcı en önemli uluslar arası metin idi. Bazı gelişmiş ülkeler taraf olmasa bile, sözleşme hakkında görüşler bildirdi. Mesela Kanada, taraf olmadığı bir sözleşmenin sonrası sürecine de katılmayacağını dile getirdi. Ülkemiz ise son yıla kadar askıda tutup son yılında imzalamasına rağmen, bunca yıllık süreç içinde sözleşmenin, Türkiye’yi bağlayıcı kısımlarının değiştirilmesini talep etti.

Avrupa Birliği’nin teklifi ile, Durban’da yapılan görüşmelerde ve teknik buluşmalarda, Kyoto sonrası sürecin düzenlenebilmesi için bir çalışma grubu oluşturuldu. İlk aşamada basit olarak gördüğümüz bu çalışma grubunun oluşturulması için tam üç yıldır mücadele veriliyor . AB, genel iklim politikaları için 2008 yılı itibari ile, içinde benim de yer aldığım bir süreci devam ettiriyor. Avrupa Parlamentosu “İklim Değişikliği için Sivil Toplum Agorası” çalışma grubu, halen süren çalışmalarını 202020 olarak tanımlamış idi. Bunun anlamı, topluluk olarak 2020 yılında şu anki sera gazı salımını %20 oranında azaltmak idi. Bu hedefe ulaşabilmek için, sadece Avrupa olarak değil, tüm dünyanın da sorumluluklar alması gerektiğini bilen Avrupa Komisyonu iklim faaliyetleri sorumlusu Connie Hedegaard önderliğindeki ekip, Durban’da kabul edilen yol haritasını çizdi. İlk aşamada kabul edilen çalışma grubu, 2015 yılına kadar, dünyada geçerli olacak bir yasal sözleşmeyi hazırlayacak. Bunun için çalışma grubuna bu yılın Mayıs ayına kadar tüm ülkeler, ekonomik hedeflerini ve salınım sınırlandırmalarını bildirmeleri gerekiyor. Bu bilgileri toplayacak olan çalışma grubu da, sözleşmeyi hazırlayacak.

Üzerinde mutabakat sağlanan ikinci konu ise, Yeşil İklim Fonunun yani finansman sürecinin hayata geçirilmesi. Geçtiğimiz yıl yapılan taraflar konferansında oluşturulan fonunu amacı, gelişmekte olan ülkelerin yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmalarını, iklim değişikliğinin etkilerine karşı kendilerini korumalarını sağlamak. Türkiye’de bu ülkelerden biri. Hindistan ve Çin ise bu alanda en baştaki ülkeler. Gelişmiş ülkelere açıkça “siz zenginleşirken doğaya zarar verdiniz, bizim de gelişme ve zenginleşmeye ihtiyacımız var” diyen bu ülkelerin gelişme süreçlerinde daha çevre dostu ürünler kullanabilmelerini sağlayacak olan bu finans mekanizması, bizim ülkemize de çok yararları olacaktır. Özellikle ulusal uyum planlarının hazırlanması ce uygulanmaya geçilmesi, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği etkilerinde azaltmaya gidilebileceğini gösteriyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Enerji üretiminde değişim ve Kooperatifler

TÜRKİYE'DE ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜN İLK ADIMLARI

2009 Sakarya Ünivesitesi Kadın Sempozyumu Bildirisi