Çocuklarımızın gerçek rakipleri

Geçtiğimiz haftalarda, sessiz sedasız bir şekilde 30 anaokulu öğretmeni. Çanakkale’de bir araya geldi. Bir Avrupa Birliği Okul değişimi (Commenius) programı çerçevesinde Belçika, İsveç, Norveç, İngiltere, Litvanya ve Güney Kıbrıs’tan farklı özellikler taşıyan ana okullarından gelen bu öğretmenleri Barbaros Mahallesi’nde yer alan Günışığı Anaokulu misafir etti. Ben de naçizane ilk gün tanışma toplantılarına katıldım. Bu tanışma toplantısında tüm ülke katılımcıları, kendi ülkelerindeki anaokulu eğitim sistemini ve uygulamalarını sundu. Sizlerle de paylaşmak istediğim zaten bu kısım.

2007 yılında Çanakkale Kent Eylem Planını hazırlar iken, ilköğretim öncesi okullaşma dediğimiz anaokuluna giden çocuk sayısının sadece % 27’lerde olduğunu öğrenmiş ve gerçekten çok şaşırmış idim. Bu rakam sadece Çanakkale için geçerli olan bir veri değil. Sizleri yanıltmasın. Türkiye ortalaması da % 32 civarında. Burada sizleri rakamlara boğmak istemiyorum ama çocuklarımızın nasıl bir kuşak ile rekabet ettiklerini bu toplantılarda gözlemleme imkanı buldum. Tek amaç, çocuğun kendi kendine yeterli hale gelmesi ve karşılaştığı engellerle başa çıkabilmesidir. Ki bu zaten anaokullarının da genel amacını belirlemektedir. Gelen ülkelerde okullaşma oranı en düşük olan ülke biz idik. Güney Kıbrıs’ta bile okullaşma oranı % 65’i bulmakta idi. Kuzey ülkelerini söylemeye gerek yok, rakam % 100.

Ama belki de en önemlisi, bugün 3-5 yaş arası çocuklarımız, üniversitelerini de bitirdiğinde, yani bundan 20 yıl sonra, nasıl yetişmiş çocuklarla rekabet edeceklerini görmek beni gerçekten çok şaşırttı. Bizim eğitim sistemimizi hiç küçümsemiyorum. Sadece Litvanya’dan gelen öğretmenlerin anlattıklarına göre, 2-6 yaş arası çocuklara daha anaokullarında yabancı dil eğitimi veriliyordu. Burada anaokullarında çocuklara Almanca ve İngilizce, kendi dilleri haricinde çeşitli eğlenceli etkinliklerle veriliyor. Okulda bir öğretmen sadece İngilizce, bir öğretmen de sadece Almanca konuşuyor. Çocuk onlarla iletişim kurmak istediğinde, o dilde derdini anlatmak zorunda kalıyor. Yani “zorla” o dili öğreniyor (buradaki zorla kelimesi zorlama anlamında kullanmadığımı tahmin etmişsinizdir). Çocuk daha ilköğretime başladığında üç dil konuşarak dünyaya adım atmış oluyor. Bizde ise yabancı dil eğitimi ilköğretimde 4 üncü sınıfta başlıyor. Sonuçları hakkında ise hiçbir şey söylemek istemiyorum. Diğer katılımcı ülkelerin verdikleri örneklerin hepsini buradan sıralama imkanım yok. Ama şuna bir kez daha inandım. Avrupa Birliği üyesi güçlü bir Türkiye için, şimdiden çok önemli adımlar atmamız gerekiyor. Bunu çocuklarımıza borçluyuz. Çok ama çok sıkı rakipleri olacak. Onları şimdiden hazırlamamız gerekiyor.

Not: Günışığı Anaokulumuz gerçekten çok güzel bir ev sahipliği yaptı. Katılan tüm katılımcıların gözlerinde bunu gözlemledim ve beni çok mutlu etti. Ev sahiplerine buradan teşekkür ediyoruz. Bu toplantıların basın ile paylaşılmaması ise ne yazık ki büyük bir kayıp. Umarım bundan sonraki toplantıların sonuçlarını da halkımızla paylaşırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Enerji üretiminde değişim ve Kooperatifler

TÜRKİYE'DE ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜN İLK ADIMLARI

2009 Sakarya Ünivesitesi Kadın Sempozyumu Bildirisi