Bu yıl Lüfer yiyebilecek miyiz?

Bizim boğazımızın, Kuzey Egenin, Marmara’nın ve İstanbul’un balığıdır Lüfer. Çocukluğumda rahmetli dedem hep “denizdeki balıkların şahıdır lüfer” derdi. Neden şah der diye hep düşündüm. Ta ki o lezzeti özümseyinceye kadar. Padişah sofralarında bile ne kadar özel bir yeri olduğunu öğrendim Yerasimos hocamızın kitaplarından. Hele birde Çanakkale’de yaşayan belli bir yaş üstündeki deniz tutkunu insanlardan da hep lüfer balığının lezzeti ve önemi üzerine konuşmalar dinledim.
Hüseyin Eriş ismini bende duymamıştım. Ama İstanbul’da yaşayan ve özellikle Lüfer balığını çok seven birisi olduğunu bu hafta öğrendim. Son yıllarda özellikle lüfer balığının ne kadar azaldığını ve bu hızla avlanmaya devam edilirse, önümüzdeki yıllarda hiç yiyeceğimizi fark etmiş. Üşenmemiş ve oturup Başbakan’a bir mektup yazmış. Bu konuda acil önlem alınmasını rica etmiş. Hatta öneride de bulunmuş. Yani çözüm yolu da önermiş ve gerekirse iki yıl fedakarlık edip avlanma yasağı getirilmesini düşünmüş. Başbakanımız da duyarlılık göstermiş ve Tarım Orman Bakanlığına konuyu iletmiş. Aynı konuda iki önemli kampanya da Greenpeace ve “Fikir Sahibi Damaklar”dan geldi. Greenpeace çevre örgütü, “Seninki kaç cm?” gibi bir çarpıcı isimle, yavru balık avcılığının önüne geçebilmek için bir kampanya başlattı. Bunun için 500 bin (dile kolay) imza topladı. Fikir Sahibi Damaklar ve Slowfood Türkiye’de yine yavru balık avlanmasının önüne geçilmesi için “İstanbul Lüfer’e hasret kalmasın” diyerek bir kampanya oluşturdu. Çok da başarılı olan bu kampanyalar sonucunda… (burayı bilerek boş bıraktım)
Bunun üzerine bu hafta Ankara’da çok önemli bir toplantı gerçekleştirildi. Su ürünleri istişare kurulu toplandı. Çanakkale’den de Su Ürünleri Kooperatifinden temsilciler katıldı. Toplantıda, her geçen gün nesli azalan deniz ürünlerinin, özellikle de Lüfer’in yavru olarak kabul edildiği Çinekop ve Sarıkanat için üreme boyları tartışıldı. Lüfer’in üreme boyu konusunda akademisyenle bazı balıkçılar ve sivil toplum örgütleri hemfikir olmasına rağmen, bakanlık bir türlü ikna olmadı. Şu ada yayında olan yönetmeliğe göre lüferin 14 cm boyunda iken, yani daha çinekop iken yakalanmasını teşvik ediyor. İşte tam burada akademisyenler devreye giriyor. Eğer bu boydaki balıkları yakalarsanız, bir sonraki üreme dönemine gelmeye bu balıkların neslini de öldürürsünüz diyorlar. Oradan Karadenizli balıkçılar söze giriyor. Aynı sıkıntıyı biz hamsi balığında yaşıyoruz diyorlar. Bundan cesaret alan Egeli balıkçılar ise, sardalya balığının neslinin aynı gerekçelerle tehlike altında olduğunu ifade ediyorlar.
Bakanlık yetkilileri madem bu kadar tehlike var o zaman yönetmelikteki 14 cm boyutunun pazarlığına (!) giriyorlar ve 16 cm mi yapalım 18 cm mi diyorlar. Kendilerine destek veren “bazı” akademisyenler de oluyor. Ama ne yazık ki toplantı hiçbir sonuç almadan dağılıyor. Soyu tükenmekte olan bazı balık çeşitlerinin durumunu görüşmek için 2012 yılında yeniden bir araya gelmeyi hedefliyorlar.
Çanakkale’nin bazı deniz aşığı insanlarına sorduğumuzda ise, geçen sene neredeyse hiç lüfer yiyemediklerini, boğazın balıklarından olan orfoz’un ve uskumru’nun uzun zamandır olmadığını söyleyeceklerdir. İstanbul’da son yıllarda kalkan balığı kalmadığı gibi. Peki, bulunmayan bu balıkları nereden alıyoruz biliyormusunuz? “Norveç” uskumrusu adını hiç duydunuz mu? Veya “Afrika” kalkanı adını belki burada duymadık ama İstanbul’daki dostlarınıza bir sorun. Peki, biz dişimizi sıkıp iki sene çinekop ve sarıkanat yemezsek vede yakalanmsını durdurursak, sonrasında yine 35-40 cm büyüklüğünde lüferlerimizi yiyebilirmiyiz? Bu sene yiyemiyeceğimiz kesin. Ama seneye ve sonrasında yemek bizim elimizde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Enerji üretiminde değişim ve Kooperatifler

TÜRKİYE'DE ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜN İLK ADIMLARI

2009 Sakarya Ünivesitesi Kadın Sempozyumu Bildirisi