Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri ile Temiz Enerjiye Geçiş
Çanakkale son
günlerde yoğun bir şekilde 1/100 bin Çevre Düzeni Planını tartışıyor. Planın en
can alıcı noktalarından biri olan enerji başlığında Biga-Lapseki hattının
termik santrallere tahsis edilerek enerji üretim alanı olarak belirlenmesi. Şu
anda 4 tane aktif olarak çalışan termik santrale ek olarak 9 tanesi için de
çalışmalar sürüyor. Enerji üretim bölgesi olarak ilan edildikten sonra buraya
daha fazla termik santral yapılabilecek. Tamamen ithal kömüre dayalı çalışacak
olan bu kömür santrallerinin bölgenin havasını nasıl şekillendireceğini tahmin
etmek ise hiç de zor değil diye düşünüyorum.
Bu girişi
yapmamın temel nedeni, geçtiğimiz hafta katıldığım bir toplantı. Fransa’nın
Lille kentinde Avrupa Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri toplantısında
konuşulanlar, bizim önümüze konulan kara tablonun daha temiz bir şekilde
çözülmesini sağlama imkanı var mıdır diye düşündürdü. Hepimizin de bildiği gibi
enerji yatırımları büyük bütçeli yatırımlar ve bunların yapımını her zaman
devlet veya büyük sermaye grupları üstleniyor. Bu şekilde yapılan enerji
yatırımları da özellikle gelir dağılımında halka yansıması çok düşük olmakta.
Bunu giderebilmek, halkın da bu büyük sermaye gerektiren alanlara yatırım
yapmalarını sağlamak için Amerika ve Avrupa ülkelerinde yeni bir yol bulunmuş.
Aslında çok eskilere giden kooperatif düşüncesi, yenilenebilir enerji üretimi
için insanlara alternatif olmuş. Bu alanda yetersiz olan yasal düzenlemeler
için yoğun faaliyetler ve çalışmalar yapılmış ve bazı ülkeler artık özellikle
yenilenebilir enerji kooperatiflerini daha fazla destekleme kararı almışlar. Şu
anda hedefleri bunun bir AB politikası olarak kabul edilmesi ve tüm Avrupa
Birliğine üye ülkelerde bu teşviklerin sağlanması.
Toplantının
ana amacı ise daha çok deneyimlerin paylaşılması ve herkesin de birbirinden
yeni yollar ve yeni teknikler öğrenmesi idi. Türkiye’den tek katılan kişi
olarak bizdeki mevzuatın çok yeni olması, kooperatif deneyimleri hakkında biraz
bilgi verdim. Ülkelerin deneyimlerini dinledim. Benim gitmeden önceki düşüncem,
ekoloji hareketinin ve özellikle yenilenebilir enerji hareketinin lideri olarak
gördüğüm Almanya’nın, bu alanda da öncülük ettiği idi. Fakat öğrendim ki
İtalya’da yaklaşık yüz yıllık bir gelenek var bu alanda. Özellikle Alp
dağlarının eteklerindeki dağ köylerine elektriğin devlet tarafından
ulaştırılması yüksek maliyetlerde olduğu için, burada yaşayan köylüler kendi
aralarında örgütlenerek kurdukları kooperatifler aracılığı ile su
değirmenlerinden elektrik elde ederek çevrelerindeki yerleşimlere ulaştırmaya
başlamışlar. Ama bu kadarla kalmamış, bu kooperatifler köylere hizmet götürme
birliklerine dönüşmüş. Köyün posta, ulaşım ve temel sağlık hizmeti gibi alanlarına
da el atmışlar. Ama bakmışlar ki ürettikleri elektrik enerjisi fazla geliyor,
bunu çevre köylere, hatta devlete satmaya başlamışlar. Tabii bunun sonucunda da
üyelerine daha çok geri dönüş sağlayabilmişler. Fransa’da küçük belediyeler bu
işe soyunmuş ve ellerindeki küçük bütçelerle yatırımlar yapmışlar. Hem o yörede
yaşayanlara daha sağlıklı ve ucuz bir enerji sağlamışlar, hem de kendi
bütçelerini geliştirme imkanı bulabilmişler. İspanya’daki kooperatifler
yasaları iyice zorlamışlar ve ülkenin her tarafına enerji satar hale gelmişler.
Sermayeleri yıllık 8 milyon €’ya üye sayıları 12.000 olmuş.
Bunun gibi
nice örnek önümüzde. Ülkemizde özellikle çok iyi kooperatif deneyimleri var.
Yani bize de hiç yabancı olmayan bir sistem. Kentimizi, bölgemizi hatta
ülkemizi kömür santrallerinin kara dumanlarından korumak için el ele verirsek
ve böyle bir hareketi başlatırsak farklılığımızı da göstermiş oluruz. Aşağıdaki
fotoğrafın çevirisi bile biz çok şeyler anlatıyor. “Almanya’da üretilen
yenilenebilir enerjini %46’sı yerel inisiyatifler, çiftçiler ve bireyler
tarafından üretiliyor”. Gelecek nesiller için bunu yapmak zorundayız.
Yorumlar