Duvar
Pazar günü Berlin Duvarının
yıkılışının 25nci yıl dönümü idi. Bu gerekçe ile Almanya’da neredeyse her
kentte kutlamalar var idi. Sadece Almanya ile kalmayan, kıta Avrupa’sında da
çokça tartışılan etkilere neden olduğu için aynı güne her yerde konu ile ilgili
toplantılar da gerçekleştirildi. Ülkemizde gündem çok farklı ve bir o kadar da
hızlı aktığı için bu konuda neredeyse hiçbir şey duymadık, konuşmadık,
konuşulanlar hakkında bilgi sahibi olmadık. Pazar akşamı gerçekleşen
etkinlikler hakkında genel bir derleme okumak istedim. Ama bu esnada aklıma, o
meşhur duvarın bir parçasının da bende olduğunu hatırladım. Geçtiğimiz yıl
yaptığımız bir proje ile Almanya’dan Çanakkale’ye gelen Berlinli dostum, bana
hatıra olarak o duvarın bir parçasını getirmiş idi. Arkeoloji Buluşmasına
katılan bu arkadaşım sunum sonrası bana o taşı verdiğinde, aklıma ilk gelen “artık
duvarın bir parçası bende ise, o duvarın tekrar yapılmasına imkan yok. Umarım yeni
duvarlar da olmaz” dedim.
Pazar akşamı tüm bunları düşünür
iken aklıma, önceki iki gün boyunca Avrupa Yeşiller Partisi Konsey
toplantısındaki görüşmelerim geldi. Orada Kıbrıs’lı ve Bulgaristan’dan gelen delegelerle
kahve aralarında mülteci ve göç konusunu konuşur iken duvar meselesini de arada
telaffuz ettik. Birden aklıma geldi. Biz aslında neredeyse duvar içinde yaşar
hale gelmişiz. Batıda, Bulgaristan sınırına yasadışı göç hareketini engellemek
için bir duvar örülmeye çalışılıyor. Hatta bu duvarı Avrupa Birliğine finanse
ettirmeye çalışıyorlar. Güneyde hepimizin bildiği Kıbrıs’ı ikiye bölen bir
duvar. Güney doğuda ise Suriye sınırına örmeye başladığımız duvar. Bir tek
kuzeyimizde şimdilik yok. Ama Ukrayna sorunu ile belki yakında orada bir duvar.
Peki bu esnada biz ne oluyoruz?
Küçük bir araştırma ile en meşhur
“utanç” duvarlarının İsrail ile batı Şeria’yı ayıran duvar olduğunu öğrendim. Ama
bunların haricinde Kore’de, İrlanda’da, Fas’da ve Amerika ile Meksika arasında
olduğunu da öğrendim. Dikkatlice baktığımda aslında hepsinin bir göç teması
çerçevesinde “önleyici unsur” olarak kurulduğunu görebiliyoruz. Yani seni
topraklarıma sokmak istemiyorum veya seni bu topraklardan dışarıya çıkarmam
anlamlarına gelen bu duvarların, bugünün dünyasında her şey ulus ötesi iken,
anlamı kaldı mı acaba? Avrupa Birliği gibi duvar değil sınırların kalktığı bir
barış projesini de önümüze alırsak bu duvar konusunu tekrar değerlendirmek
gerekiyor diye düşünüyorum.
Bunun üzerinden hayatımızı
çevreleyen duvarları tekrar değerlendirmeye ve düşünmeye sizleri de davet
ediyorum. Benim kafamı ve içindekileri sınırlayan duvarlar şu anda en çok
düşündüğüm.
Yorumlar